5 Nisan 2012 Perşembe

Aylak Adam'dan

Kiyida, hic bitiremeyecegim resme calisiyordum. Arkamda uzanan C. bir sey soyledi. Dondum.
-Anlamadim, dedim.
-Kuyara ile Adako, dedi.
-Ne o? Bir ilkcag trajedisinin adi mi?
Paleti birakip gittim yanina oturdum.
-Butun caglarin trajedisi bu, ku-ya-ra: Kumda yatma rahatligi. A-da-ko: Agac dali kompleksi. Simdi kumda yattigim icin kuyara diyorum. Daha da genisletilebilir. Kuyara, alisilmis tatlarin surup gitmesindeki rahatliktir. Dusunmeden uyuyuvermek. Biteviye gecen gunlerin rahatligi. Ya adako? Agac dalindaki, govdeden ayrilma egilimini fark ettin mi bilmem?Hep oteye uzar. Govdenin topraga kok salmis rahatligindan kacistir bu. Ozgurluge susamisliktir. Buna ben, agac dali kompleksi diyorum. Genc hastaligidir. Cogunlukla Kuyara disidir. Adako erkek. Pek seyrek cins degistirdikleri de olur. Agac dali kompleksine tutulmus kisi tedirgindir. Insanlarin agac dallarini budayip govdeye yaklastirdiklari gibi, yakinlari onun icindeki bu Adako'yu budarlar. Onu govdeden ayirmamak icin ellerinden geleni yaparlar. Kimi insana ne yapilsa yarari olmaz. Asi daldir o. Ayrilir. Balta islemez ona. Sustu iki sigara yakip birini bana verdi.
-Calismiyor musun?diye sordu.
-Calisicam.
Paleti, fircayi elime alip denize baktim. Gozlerim yaniyordu. Bir gun beni birakacak. Ilk seferki gibi habersiz, birden kaybolacak. Arkamda kumsala yatmis, kim bilir neler dusunuyordu. Butun suc onun aylak olusunda, bari resim yapsa.


5 Haziran 2011 Pazar

Boyalı Kuş / Jerzy Kosinski





-Garip kuşlardı leylekler. Günün birinde yuvasını düzeltmeye kalkınca dişi leyleğin kendisine nasıl saldırdığını anlamıştı Lekh. O da öcünü kuluçkaya yatan leyleğin yumurtaları arasına bir kaz yumurtasi koymakla almıştı. Yavrular yumurtadan çıkınca, erkek ve dişi leylek bu garip yaratığa şaşkınlıkla bakmışlardı. Kısa, çarpık bacaklı, biçimsiz bir şeydi yavrularından biri. Yamyassı bir gagası vardı. Dişisinin kendisini aldattığınıa inanan baba, leylek yavruyu öldürmeye kalkıştı. Dişi leylekse, küçüğü kurtarmak gerektiğine inanmıştı. Erkeğin elinden kurtarmak için, damdan avludaki samanların arasına yuvarlamıştı zavallıyı. Bununla aile kavgası sona ermişe benziyordu. Ama, göç çağı gelince leylekler toplanıp görüştüler. Uzun süren tatrışmalardan sonra dişinin kocasını aldattığı, onunla birlikte gelemeyeceği kararlaştırıldı. Ardından da kararın uygulanışına geçildi. Leylekler havalanmadan ,erkeğini aldattığına inanılan dişi gaga ve kanat vuruşlarıyla öldürüldü. Erkeğiyle birlikte yaşadığı damın altında bulundu ölüsü. Yanında çirkin bir yavru, iki gözü iki çeşme ağlıyordu.




-Günün birinde kocaman bir karga yakaladı, kanatlarını kırmızıya, boynunu maviye, kuyruğunu da yeşile boyadı. Bir karga sürüsünün kulübemizin üzerinden geçtiğini görünce koyverdi kurbanını. Aralarına karışır karışmaz amansız bir savaş başladı. Siyah, kırmızı, mavi ve yeşil tüyler uçuştu havada. Kargalar yükselmeye başlamıştı birden, kurbanımızın döne döne tarlalara düştüğünü gördük. Kuş yaşıyordu hala. Gagasını açıp kapıyor, kanatlarını oynatmaya çalışıyordu boşu boşuna. Kardeşleri gözlerini oymuşlardı.

Yabancı / Albert Camus





Tekerlekler üzerinde kayan zindanımın karanlığında, yorgunluğumun ta derinliklerinden gelmişçesine sevdiğim bir kentin kendimi mutlu hissettiğim, belli bir saatin bütün bu alışılmış gürültülerini eskisi gibi, bir bir bulur gibi oldum. Gerginliğini yitiren havada gazete satıcılarının sesi, küçük parktaki son kuşların ötüşü, sandviç satıcılarının bağırışması, kentin yüksek dönemeçlerinde tramvayların çıkardığı iniltili gıcırtılar ve göğün daha gece limanın üzerine çökmeden önceki uğultusu, bütün bunlar benim için cezaevine düşmeden önce bildiğim gözü kapalı bir gezintiyi düzenliyordu. Evet, bu saat, bundan çok zaman önce mutlu hissettiğim bir saatti. Beni o zamanlar bekleyen hafif ve deliksiz uykuydu. Ama yine de birşeyler değişmişti.

Zargana' dan Notlar / Hakan Günday



                       Hayat, cinsel ilişkiyle bulaşan bir hastalıktır.

                                                                                                   Jacques Dutronc


-Zor değil dedi kendi kendine. İnsanları anlamak zor değil. Hepsinin de doğum izleri gibi karakter izleri var sağlarında sollarında. Biraz dikkatli bakmak yeter. Haritalara benzerler: Ölçeklerinin nerede yazdığını bulana kadar korurlar esrarlarını. Sonra bir güneş kadar bilinir hayatları. Sarışınlara benzeyen hayatları. Güzel ama aptal hayatları..

-Ayakların sesi vardır, ama Almanca'yla araları iyi değildir.

-Taksimetrelere karşıydı mücadelesi. Metre ve dakikaları sayanlara karşı savaşıyordu. Çünkü o hiçbirşeyi saymıyordu.

-Dünya üzerinde iki tür insan vardır: trafikte sarı ışığı görünce frene dokunanlar ve aynı sarı ışık karşısında gazı kökleyenler.

-Yoksul olduğu için bilgiye ulaşamayanlardan hayatı ve insanlığı sorgulamayanlardan, en yüksek eğitim olanaklarının sunulduğu, delirmek için yeterli bütün malzemeye sahip çocuklara kadar bütün hayat tarzlarında, kaçış, rahatsız edici ama çekici bir yere sahiptir. Üzerinde fazla oturulamayan sert bir koltuk gibi.

-Sadece basit bir girişkenlikle anlatılabilir mi peygamberlerin başarıları? Sana da biraz komik gelmiyor mu peygamberlerin bugün yaşasalardı talk-show sunabilecek olma olasılıkları?

5 Mayıs 2011 Perşembe

Geriye Uçan Yaban Ördekleri // Tom Robbins





"Öncelikle ,kitlesel dürtüleri örgütlemek, yönlendirmek ve çoğaltmak üzere tasarlanmış bir toplumda bir birey olarak insanın sessiz ve suskun bölgelerine de dokunan, bu ihtiyaca cevap veren bir şey var mı? Din mi? Sanat mı? Doğa mı? Hayır, kilise dini halkın gözüne boş gelen standart bir uygulamaya dönüştürdü, müzeler de aynı şeyi sanata yaptı. Büyük Kanyon ve Niagara Şelalelerine ise o kadar çok bakıldı ki hepsi köhneleşti, aşırı miktardaki duyarsız bakışlarla emilip tüketildi. Peki, birey olarak insanın suskun bölgeleriyle ilgilenecek kim kalıyor? O zaman gece yarısı kağıt tabakta sunulan soğuk bir tavuk kemiğine ne dersiniz, ya komutunuzla uzayıp kısalan cart renkli bir ruja, hiç tanımadığınız bir kuş tarafından terk edilen suni köpükten kuş yuvasına? Şans getiren demir İsalar gibi ücra bir dolap kapağında çarmıha gerilmiş beyaz boyalı ata ne dersiniz peki? Ya sinemada oturduğunuz koltuğun altında ayağınız dokunduğu şeye? Aşınmış  kalemlere, zarif çatallara, küçük şişko radyolara, kutu kutu kravatlara ve küvetin kenarındaki köpüklere ne dersiniz? Evet, bunlar otistik ruh ile deneyimlenen dünya arasındaki bağı oluşturan şeylerdir, uçurtma ipleriyle, zeytinyağı tenekeleriyle kasık kıllarıyla doldurulmuş kadife kalplerdir. Tüm bu nesneleri sahiden de gizemli ışıklarıyla birlikte gözler önüne sermek ise..İşte gökteki ayın amacı da budur."

9 Mart 2011 Çarşamba

The Hitch Hiker's Guide To The Galaxy / Otostopçunun Galaksi Rehberi





GEZEGENDEN NASIL AYRILABİLİRSİNİZ?

1. NASA'ya telefon açın. İşte onların numarası:(713) 483 31 11. Onlara buradan olabildiğince çabuk ayrılmanızın çok önemli olduğunu anlatın.

2. Eğer sizinle işbirliği yapmaya yanaşmazlarsa, Beyaz Saray'da çalışan herhangi bir arkadaşınızı arayın.- oranın numarası (202) 456 14 14 ve NASA'daki adamlara sizin tarafınızdan birkaç laf etmesini söyleyin.

3. Eğer Beyaz Saray'da çalışan arkadaşınız yoksa, Kremlin'e telefon açın( uluslararası santrale bağlanıp 0107 095 295 90 51'i bağlamasını isteyin). Onların da orada (en azından konuşabilecekleri) bir arkadaşı olmayabilir, ama az da olsa bir ağırlıkları vardır, o yüzden deneseniz iyi olur.

4. Eğer yine başarısız olursanız, yol göstermesi için Papayı arayın. Telefonu şu: 011 39 669 82 ve telefon santrali hata yapmıyormuş.

5. Eğer bütün bu denemelerde başarısızlıkla sonuçlanırsa, tepenizden uçup giden bir ufoyu bayrak sallayarak indirin ve telefon faturanız gelmeden önce bu gezegenden ayrılmanızın ne kadar da hayati bir önem taşıdığını açıklayın.



Kişisel Notlar

1. Tekrar ediyorum, bütün gezegen izinleri iptal edilmiştir. Kısa süre önce mutsuz bir gönül ilişkisi yaşadım ve o nedenle başkalarının iyi vakit geçirmesi için hiçbir neden göremiyorum. Mesaj sona ermiştir.

2. Bir saniyenin tam hiçte biri uzunluğunda, bir santimetrenin hiçte biri genişliğinde ve bir ucundan diğerine milyonlarca ışık yılı derinliğindeydi.

3. İhtimal. Bilirsin işte, iki üzeri bir, üç üzeri bir, beş üzeri dörtte bir gibi. Ses iki üzeri yüz bine bir dedi. Oldukça düşük bir ihtimal değeri.

4. Bu uzaygemisindeki bütün kapılar keyifli ve neşeli bir doğaya sahiptir. Sizin için açılmak onlar açısından bir zevk ve görevini başarıyla tamamladığını bilerek tekrar kapanmak bir memnuniyettir.

5. Nefes aldığım için beni affedin.

6. Onun sırf insanları hazırlıksız yakalamak için mi aptal numarası yaptığını, yoksa düşünme zahmetine katlamadığı ve başka birinin onun yerine düşünmesini istediği için mi aptal numarası yaptığını, olup bitenleri gerçekten anlamadığını saklamak için mi olağanüstü aptal numarası yaptığını, yoksa gerçekten mi aptal olduğunu öğrenmekti.

7. İşin içinde periler olduğuna inanmadan da bir bahçenin güzel olduğunu göremez miydi insan?

8. Gezegenimize gösterdiğiniz ilginin eksilmeden devam etmesi son derece mutluluk verici. Bu nedenle, sizi temin etmek isteriz ki şuanda geminize yaklaşmakta olan güdümlü füzeler, aşırı istekli müşterilerimizin tümüne sunduğumuz özel hizmetin bir parçasıdır ve tam donanımlı nükleer başlıklarda bu noktada elbette nazik bir ayrıntıdır. Gelecek yaşamlarınızda da müşterimiz olmanız dileğiyle..

9. Ford sessizce saymaya devam ediyordu. Bu bir bilgisayara yapabileceğiniz neredeyse en saldırganca şeydir; aslında bir insanın yanına gidip 'kan..kan....kan...kan..kan..' diye yinelediğiniz zaman da aynı etkiyi yaratırsınız.

10.  Kendim hakkında, aklımın şu anki koşullar altında kavrayabildiği şeyi biliyorum ve şu anki koşullar pek iyi değil.

11. 'O daha çok elektronik bir somurtma makinesi.'

12.  Elbette ki hayatla bağlantılı pek çok mesele vardır ve işte size onların en yaygın olanlarından birkaçı: İnsanlar neden doğarlar? Neden ölürler? Neden bu ikisi arasında geçen zamanın büyük bir bölümünü dijital kol saati takarak geçirmek isterler?

13.  Karma Filozoflar Bilgeler Aydınlar ve Diğer Düşünen Kişiler Sendikası


14.  Başka birinin düşünü göstermek için mi kendi kusursuz rüyamdan uyandırdın beni?

15.  Kimsenini galaktik hükümetin, hatta kendimin bile bildiğimi bilmesine izin vermeyeceğim bu çok gizli şey nedir? Cevap ise 'bilmiyorum'.

16.  Pekala, idealizme evet, saf araştırmanın saygınlığına evet, bütün biçimleriyle gerçeği aramaya evet, ama korkarım ki bir an gelir ve hakikaten bir gerçek varsa bile bunun evrenin çokboyutlu sonsuzluğunun tamamının neredeyse kesinlikle bir grup manyak tarafından yönetildiği olduğundan şüphelenmeye başlarsın.

23 Şubat 2011 Çarşamba

İstanbul'da bir sürrealist daha; Alejandro Jodorowsky



İlk olarak şunu söylemek gerekir ki if 2011 kapsamındaki söyleşisini dinleyemeyenler gerçekten büyük birşey kaçırdılar. Birinci ağızdan sürrealizm ve sürrealistlik üzerine Andre Breton, Luis Bunuel anıları dinlemek başka nasıl mümkün olabilirdi bilmiyorum. 82 yaşında olmasına rağmen insan bir yorulur, oturur. Oturmadı. Çevirmen Serra Yılmaz'da ona eşlik etti.

'Benim vatanım ayakkabılarımdır' diyerek başladığı giriş konuşmasında bağımsızlığını, özgürlüğünü ve insanın kendini keşfetme konusundaki yetersizliği üzerine değinmeler yaparak, kolektif yaşam alanlarının bireysel etkilerini açıkladı. Jodorwosky' nin vandalitesi, vitalitesi sanırım herkesi cezbetmiş olacak ki salon gülmekten ağzını düzeltemez duruma geldi.
Filmleriyle ilgili küçük detaylar vermekten de geri kalmadı tabiki. Hayata geçiremediği (ki geçirseymiş muhteşem birşey olacakmış) 'dün' filmini belgesel olarak izleyeceğimizin müjdesini verdikten sonra, Sanra Sangre'de oynayan küçük oğlunu sırf gerçeğe daha yakın olması için vizörün altından nasıl çimdikleyip ağlattığını anlattı. Bol bol hollywood filmlerine ve oyuncularına göndermelerde ve eleştirilerde bulundu. Andre Breton'un hiçbirşeyi sevmediğini, Luis Bunuel'in müzikten hoşlanmadığı için filmlerinde müzik kullanmadığını, sürrealist gruptan kendi isteğiyle ayrıldığını, kültür yanılsaması ve insanlar üzerindeki uyuşturucu etkisi üzerine düşüncelerini paylaştı. Ayşe sana pas vermiyorsa fatma'yı sev dedi. Resim, müzik, pandomim(gençliğinde), tarotla ilgilendiği ve yaşlanmayı bile kendine yakıştırmış, bununla mutlu olabilen bir adamın hayatını, kendini deşifre etmekten en ufak rahatsızlık duymadan hamile kaldığını bile söyledi. Varın siz yanın.

http://www.imdb.com/name/nm0423524/

9 Şubat 2011 Çarşamba

Nadja'dan notlar

-Kimim ben?

-Sizinkinin başlangıcı olan nefesimin sonuyla,

-İsteseydiniz sizin için hiçbirşey ifade etmezdim ya da yalnızca iz olurdum.

-Pembe siyahtan yeğdir ama ikisi uyuşur.

-Sen benim efendimsin. Ben, dudaklarının kenarında soluk alıp veren ya da can atomum yalnızca.
Gözyaşlarıyla ıslanmış bir parmağın dinginliğine dokunmak istiyorum.

-Kömür parçalarıyla dolu bir deliğin karanlığında sallanan bu terazi neden?

-Terliklerinin ağırlığıyla düşünceleri ağırlaştırmak.

-Düşünce, sahip olmadığı hakları hemen her yere yarar.


-Varolduğuna göre ve var olmayı bir tek sen bildiğine göre bu kitapta gerekli değil belki de.


-Uzun soluklu bir işe girişmeye gösterdiğim eğilimin nedeniyle, hayatın, sevdiğim ve bana kendisini sunan hayatın-soluğu kesercesine yaşanan hayatın- gözünden düşeceğime fazlasıyla eeminim.


-Beni bir edebiyat nesnesi yaptın, ben gerçek bir kadın olmak isterdim.


Andre Breton